1 Aralık 2014 Pazartesi

KVBT 2.Tur 4.Gün | Uyuyan Güller - RaShelle Workman | Cast Seçimi




Turumuzun 4. gününden herkese merhabalar! Size kitaptan 4 ana karakteri bizim gözümüzden göstermeye çalıştık. Bakalım Uyuyan Güller'in castı için kimleri seçmişiz?? :D



Sophie

Sophie'nin gözleri renkli olsa da biz Jessica Alba'yı çok yakıştırdık. ^_^







Rina

Bizim için Natalie Portman adeta bir Rina. :3



 
David



Aslında David için karakter seçmek çok zordu. Öyle değişik bie karakteri var ki paranoyak ama yakışıklı. İyi ama kötü. Bakınca anlaşılması lazım dedik ama bakalım ne kadar anlaşılacak? :D







Phillip

Benim için en zor olanı Phillip'ti(sanırım hepimiz için :D ). Çünkü kitapta Sophie onu tarif ederken güzelliğinin kusursuz olmadığından bahsediyor. Yakışıklı ama kusursuz değil. Ama bizim gözümüzde kusursuz. :3 Bu yüzden biraz zor oldu. Sonunda Jay Ryan'ı seçtik.





Kitabı 1'i Facebooktan, 2'si Rafflecopterdan olmak üzere 3 kişiye hediye hediye ediyoruz. Facebook sayfamızdaki çekilişe buradan ulaşabilirsiniz.





30 Kasım 2014 Pazar

KVBT 2.Tur 3.Gün | Uyuyan Güller - RaShelle Workman | Yorum+Playlist



BİR DÜŞ HIZLA AKIP GİTMEKTE... 
GERÇEK AŞK,HARİKA.
HAYAT SENİN HAYATIN.
HEPSİ KAFANDA...

Sophie yalan Bir evlilik yapmıştır. Tehlikelerle dolu bir evliliğinden kurtulmak isteyen Sophie,yeni bir yaşam kurmaya karar vererek kocasından ayrılır. Ama kocasının onu rahat bırakmaya niyeti yoktur. Sophie ya onun olacaktır, yada hiç kimsenin artık av ve avcı karşı karşıyadır.
Evden hızla çıktığında başına geleceklerden habersizdi.Tek hatırladığı şiddetli bir yağmur ve kullandığı arabanın hızla kaymasıydı.
-Uyuyan Güllere Övgüler-
Eğer Amazon'un listesinde olsaydı, bu kitaba on yıldız verirdim, o kadar güzel bir kitap" The Debut Books
"Hiç ummadığınız bir şaşırtmacayla, bu kitap, okuyup, bitirene kadar elinizden düşmeyecektir."
-Cyruss 1264 -
"Beklenmedik, gizemli ve olabildiğince harika! Acaba gerçekten olmuş mudur diye beni merak içinde bıraktı."
-Jek Jamison-
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı:348
Baskı Yılı:2014
Çeviren:Kahraman Türel Uluocak
Orjinal Adı:Sleeping Roses
Goodreads Puanı:3.64/5
Uyuyan Güller turumuzun 3. gününden herkese merhabalar! Yoğun olduğumuz bir dönem olduğu için tur almayı erteledik ve şimdi, yeniden karşınızdayız!

DİKKAT! BU KİTAPTA HER AN HER ŞEY DEĞİŞEBİLİR!

Kitabın ilk olarak konusundan kısaca bahsedeyim. Sophie üniversite yıllarında gittiği bir kampta David ile tanışır. Aralarında inanılmaz bir çekim olur ve Sophie David'in hayatının aşkı olduğuna inanır. Birbirlerini yeterince tanıdıklarına inanıp evlendiklerinde ise asıl gerçek gün yüzüne çıkar! David tanıdığı gibi biri olmaktan çıkmıştır. Asıl kötü olan ise David hiç sandığı gibi biri olmamıştır!


Sophie evliliği boyunca David'in gelgitlerine katlanmıştır. David tam anlamıyla bir paranoyaktır ve Sophie'den her nereye giderse gitsin saatiyle ona rapor etmesini ister. Onun çalışmasına izin vermez.Sophie ise korkudan yapar. Çünkü onun neler yapabileceğini en iyi Sophie biliyordur...

Sophie senelerce David'den çekse de onu seviyordur ve bu yüzden onun yaptıklarına katlanıyordur. Ama bu sefer David çok ileri gitmiştir. Onu kendi yatağında başka biriyle yakaladığında Sophie'nin dünyası yıkılır.

Evi terk ettiğinde ise asıl olaylar başlar. Artık av ve avcı karşı karşıyadır...

Gelelim Rina'ya. Sophie'nin en yakın arkadaşı. Ağzı bozuk, bu romandaki anaç tipimiz. Çok tatlı bir karakter. Sophie'ye hep destek olmuş, ona doğru yolu göstermiş, onu sevmiş biri ( bu kısmı biraz fazla abartsa da :D ). 

Rina gibi bir dostu herkes ister. David karşısında onu koruyor. Yeri gelse David'i dövecek bir tip. :D Sophie ne zaman korksa onu cesaretlendiriyor, hatta Sophie için iş ayarlıyor kendi okulunda.

Ama asıl kahramanım bunlar değil tabi ki! Kitabın en sevdiğim kahramanı, benim için asıl adam Phillip Dr. Hansen. :3 Kendisi Sophie'nin çalıştığı okulda tiyatro öğretmeni (siz öyle sanın. :D bu kitapta bildikleriniz her an değişebilir). Kendisi son derece tatlı, şefkatli biri. Ara ara şüphelendiğim biri olsa da Sophie'ye çok yardım ediyor. Sophie korktuğunda yanında onu buluyor. Hatta hiç hissetmediği duyguları ön plana çıkarıyor. David'e karşı bile hissetmediği aşk, ailesinin ölümünden sonra hiç hissetmediği aile şefkati...

Derken kitap bambaşka bir yöne kayıyor. Ne mi oluyor? Bundan sonrası ağır spoiler maalesef. :D Ama size şunu söylemeliyim yazar öyle bir ters köşe yapıyor ki ağzınız açık kalıyor. Ben mesela şu tepkiyi verdim: "Yok artıııkkk!!!! NEE ne ne nee???". :D İddia ediyorum asla tahmin edemezsiniz. Okuyan kişilere sorun, okuyucu yorumlarını okuyun herkesin nasıl şaşırdığını göreceksiniz. Ve size şunu söyleyecekler: "Asla tahmin edemezsin!"

Kitabın anlatımı çok akıcıydı. Ben betimlemelerden, bilgi fazlalığından nefret eden bir insanım bu yüzden kitabın bu sadeliğini çok sevdim. Okuyucuyu yormuyor. Olay neyse onu veriyor. Ha diyeceksiniz ki çok mu düzdü? Hayır, tabi ki değildi. Bence o çizgiyi bu konuda yazar çok iyi yakalamış.

Gel gelelim kitapta bazı beğenmediğim yerler vardı. Özellikle yazım yanlışları gözüme battı. Ben Türkçe'deki -de , -da eklerine bile dikkat eden biriyim (bazen gözümden kaçsa da :D ) bu yüzden gözüme biraz battılar. Özellikle ilk bölümlerde. Ama gitgide azaldı. Bu yüzden çok fazla rahatsız etmedi. Ha, bir de çevirmenin yabancı kelimeleri kullanması tuhaf geldi bana. Bazen Türkçe bildiğimden şüphe ettim. :D Ama 2-3 kelimeyle sınırlıydı ve onlar da çok önemli kelimeler değildi. O yüzden o kadar sorun olmadı.



Çok merak ettiğim, adını çok duyduğum, hakkını veren bir kitaptı bence. Özellikle sonu. Resmen şu ifadeye büründüm.




Eveet, gelelim bana bu turda düşen göreve! Sizlere kitaba uygun olduğunu düşündüğümüz bir playlist hazırladık!

Lorde-Yellow Flicker Beat
Ariana Grande-Just a Little Bit of Your Heart
Bruno Mars-Count on Me (En sevdiğimiz bu. Bize Phillip'i çağrıştırıyor :3 )
John Legend-All of Me
Jason Mraz- I'm Yours


Kitabı 1'i Facebooktan, 2'si Rafflecopterdan olmak üzere 3 kişiye hediye hediye ediyoruz. Facebook sayfamızdaki çekilişe buradan ulaşabilirsiniz.

Katkılarından dolayı Elf Yayınları'na teşekkür ederiz. :)

9 Kasım 2014 Pazar

Kitap Yorumu #7 | Paranoya - Tuba Arık

YALNIZCA GÜÇLÜ BİR AŞK KARANLIĞI AYDINLIĞA ÇEVİREBİLİR.




Yüz yıllık bir sırrın peşinde sürüklenen gölgeler,
asırlar süren bir yaşamın sessizliğine gömüldüler.
Gerçekle düş arasında gidip gelmek mi?
O düşün içinde yaşamdan vazgeçmek mi?
Karanlığın içinde filizlenen bir aşkın,
kopkoyu gölgesinde ölüme yürümek mi?
Kimsenin görmediğini gördün, kimsenin duymadığını duydun
çünkü, sen doğmadan başladı bu oyun.
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 586
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Sokak Kitapları Yayınları

Şu an Paranoya önümde. Masada duruyor. Bakıyorum sadece. Yeni bitti daha. Daha doğrusu hangimiz daha çok bittik bilmiyorum. Kitap mı ben mi? Yoksa Petra mı Marlo mu? Şu an ki hissettiklerimi anlatamam. 

(...) 

Hele bir de sözler yok mu kitapta! Bitirdiler. Felsefeden nefret eden ben felsefeye aşık oldum. Simyanın S'sini bilmeyen ben simyaya ilgi duymaya başladım. Normal bir hikaye değil seninki. Öyle bir yoğrulmuş ki Felsefe ve Simya ile. Öyle bir bütünleşmişler ki. Öyle ince ince işlenmiş ki ayrıntılar. Zekice. Tek tek. Her harfte vuruyor seni. Her satırında ölüyorsun.

Buraya kadar olan kısmı kitabı bitirdikten sonra yazara yazdığım yazı! Tabi ki bir kısmı, gerisini paylaşmadım çünkü spoiler vermek istemedim. :)

Öncelikle yoruma şunu söyleyerek başlamak istiyorum. İlk başta ön yargılarım vardı. Kitabın kapağına bayıldığım ve arka kapaktaki yazılar beni mest ettiği halde ön yargım vardı. Neden mi? "Türk yazar- Fantastik" desem anlar mısınız? :D

Size şunu söylüyorum. Sakın ön yargılı olmayın! Sakın! Çok şey kaybedersiniz. Öyle bir altüst etti ki kitap 2 gün boyunca ne ders çalışabildim ne başka bir şey yapabildim. Gece 2-3 gibi yatıp sabah 6 da kalkmak zorunda kaldım!

Kitaba başlarken ön yargılarım devam etti bir süre. Ben hikayeyi şöyle bekliyordum açıkçası. Bir kız var. Paranoyak ve hayaller görüyor. Sonra birileri musallat oluyor falan. :D Ama öyle bir kurgu var ki ağzınız ortadan ikiye ayrılmazsa gelin beni dövün. :D O derece iddialı konuşuyorum! Ki ben böyle şeyler yapmam.

Arkadaşıma kitabı gösterdiğimde ilk benim verdiğim tepkiyi verdi. "Türk yazar ve fantastik okumuyorum ben." dedi. Ama 1-2 alıntıyla kendinden geçti resmen! Hikayenin tamamını anlattıran başka bir arkadaşım ise hayretler içinde kaldı, okumak istedi ki o okumayı çok seven biri bile değildir! Gerisini siz düşünün! (Tabi ki vermeyeceğim kitabı. :D )

Şimdi biraz da hikayeden bahsetmek istiyorum. Fegel, arkadaşlarının deyimiyle Feg, liseye giden genç bir kızdır. Hastalığı yüzünden herkesten uzaktır. Hatta kendi ablaları bile ona ezik gibi davranıyordur. Üstelik ablalarının bir tek uğraştığı kendisi de değildir. Tek arkadaşı olan Viola ile de dalga geçiyorlardır.

Feg hastadır. Doktor kontrolünde ilaçlar kullanıyordur çünkü gölgeler görüyordur. Uzun zamandır görmediği için ailesi ona doğum gününde hediyeler alır. Ama gerçeği bilmiyorlardır. Feg hala o gölgeleri görüyordur hem de artık uyanıkken bile!

Derken Marlo devreye giriyor. Feg'e göre meleksi bir güzelliği var. Ve onu yargılamıyor, ona acımıyor, hatta Feg gördüklerini anlattığında ona destek oluyor. Feg'in yanında olması, destek olması çok hoşuna gidiyor. Üstelik bunları duyduğunda kaçacağını düşünürken Marlo onunla buluşmak istiyor!

İlk başlarda Marlo'yu çok sevmiştim (yanlış anlamayın sonradan da seviyorum ama biraz azalıyor :D ). Feg'e inanması, destek olması, Feg kendini hayattan soyutlamışken ona bu kadar sıkı bağlanması çok güzeldi. Yani düşünsenize yeni tanıştığınız biri size acayip gölgeler görüyorum diyor ve siz ona "Deliii!" demiyorsunuz. Var mı böyle bir dünya? Bence yok.

Peki sonra ne oluyor? Marlo ile gölgenin gizemini ortaya çıkarmaya çalışıyorlar ve kelimenin tam anlamıyla dehşete düşüyorlar!

Kestiik! Gerisini kitabı alıp okuyun bence. Yoksa duramam ve bu kadar güzel bir kitabı okuma şansı vermediğim için bana lanetler yağdırabilirsiniz. :D



Marlo ve Feg'in ilk başta buldukları şeyi tahmin etmiştim aslında. Sadece küçücük bir kısmını. Gölgenin nasıl bir şey olduğunu. Ama ne olduğunu hayatta tahmin edemezsiniz! En azından bir bölüme gelene kadar(Ki azıcık tahmin etseniz dahi tam anlamıyla asla tahmin edemezsiniz). Okuduğumda ağzım açık kaldı resmen yahu! O neydi öyle!



Kitabın bir de felsefi ve simya kısmına gelelim. Evet doğru duydunuz. Felsefe ve simya. Kitapta bolca geçiyor. Bazılarınızın "Iyyy." dediğini duyar gibiyim. İlk başta ben de öyle dedim çünkü. :D Ya felsefeden ve simyadan ölümüne nefret eden bir insanım ben. Resmen kitapta aşık oldum. İtiraf ediyorum kitaplardaki tarihi, felsefi ya da bilgi veren yerleri pat pat okuyup geçerim. :D Ama ilk defa yavaş yavaş okudum. Tek tek. O kadar sevdim ki! Okulda öğrenemeyeceğim bilgileri öğrendim. Asla dikkate almayacağım şeyler okudum. Kitap resmen sizi doyuruyor. Aşk, felsefe, bilim, fantastik... Ne ararsanız var. Ve öyle zekice işlenmiş ki kendinizi bir anda acayip bir dünyada buluyorsunuz! İnce ince işlenen bir konu var ki birini anlamadan öbürküne geçemeyeceğiniz için illa ki öğreniyorsunuz. Ben simya ve felsefeden nefret eden biri olarak bu kitabı o kadar çok sevdim ki anlatamam.

Şimdi gelelim favori karakterlerime! 2 tane söyleyeceğim. :D

Birincisi tabi ki Petra! Diyeceksiniz ki "Kim bu?". Gölgeyle bağlantılı biridir kendileri. Okursanız (ki bir daha söylüyorum okuyun!) anlarsınız. ;) Spoiler vermek istemiyorum... Bu yüzden bu karaktere bu kadar yeter daha çok şeyler anlatmam gerekse de. :D

İkincisi Mel. :3 Kendisi geleceği gören bir homunculus olur. O ne mi oluyor? Kendisi Hohenheim'ın çocuğudur. :D Biliyorum kafanız çok karıştı. Şöyle anlatayım. Hohenheim bir simyacı ve kitaptan anladığım kadarıyla (çok araştırsam da pek bilgi bulamadım) tarihte küçük yaratıklar yaratmaya çalışmış. Kitapta yaratmış ve bunlardan biri de Mel. Evet birden fazlalar. :D Hohenheim'a baba diyorlar ve çok sevimliler! :3

Gelelim yavaş yavaş sona. Şunu söylemek istiyorum. Kitabı beğenmedim... BA-YIL-DIM. Net. İnce ince işlenmiş ayrıntılar, mükemmel sözler, bilgilerin aktarılışı mükemmeldi.

Kitaplığım baş köşelerinden birini almış bulunmakta! :D Tabi yazar da listemdeki üst sıralarda oturuyor. Yeri gelmişken yazarın anlatış tarzı da çok güzeldi. Kitap çok akıcıydı. Şöyle söyleyebilirim ki birçok yabancı yazara taş çıkarır!  



En son yazımı KİTABI OKUYUN diyerek bitiriyorum. Emin olun pişman olmazsınız. ;)

24 Ekim 2014 Cuma

Dart Ödülü!


Şimdi siz diyorsunuz ki " Dart Ödülü de ne yahu?". Haklısınız, ilk başta ben de öyle söyledim. Meğersem bloglar arasında birbirine verilen bir ödülmüş. :D Gelelim ödüle!





Sevgili Naz'lı Kitaplık bana bu ödülü layık görmüş. Çok teşekkür ediyorum! :)

Bu ödülü almanın bazı şartları var;

-Ödülün fotoğrafını yayınlamak.

-Size ödül veren blogun bağlantısını eklemek.

-15 bloga bu ödülü dağıtmak





Şimdi de sıra geldi ödülümü verdiğim bloglara! 

14 Ekim 2014 Salı

KVBT 1.Tur 2.Gün | Tutku Çemberi - Paula Quinn | Yorum ve Çekiliş

O HER KADININ HAYALİYDİ...FAKAT YALNIZCA BİR KADININ KADERİYDİ.

O her kadının hayaliydi…Esmer, yakışıklı ve ‘Tutkulu’ lakabına sahip Lord Brand Risande, baştan çıkarıcılığın vücut bulmuş haliydi.
Ama savaş alanı ve yatak odasındaki hünerinin altında çok acı bir sır vardı: kalbini mühürleyen ihanet. Herkese korku salan bu şövalye, savaşta kazandığı toprakların başına geçmek üzere yola çıktığında en heybetli düşmanıyla karşı karşıya geleceğinin farkında bile değildi.
…Fakat yalnızca bir kadının kaderiydi. Leydi Brynnafar Dumont halkını korumak için her şeyi yapmaya kararlıydı…gg Buna babasını yenen vahşiyi baştan çıkarmak da dahil. Soğukkanlı bir canavar beklerken, onun yüzüne bile bakmayan son derece çekici bir erkekle karşılaşacaktı. Tüm masumiyetine rağmen, mücadeleye değecek tek savaşta Lord Brand’i yenmek için tüm cazibesini kullanmak zorundaydı…
Aşk savaşında…
(Tanıtım Bülteninden)
Yazar: Paula Quinn
Dili : Türkçe
Çevirmen : Nergis Karababa
Yayınevi : Epsilon Yayınları
Sayfa Sayısı : 365
Baskı Yılı : 2014

TUR TAKVİMİ


Eveet! Turun 2. gününden merhabalar! Epsilon yayınlarına teşekkürlerimi sunup yorumuma geçiyorum. :)

Şunu söylemeden kitap yorumuna geçersem çatlarım. Kitap çok eğlenceliydi. Özellikle atışmaları. :D Aslında bir çok alıntı paylaşmak istiyorum sizinle ama tur olduğu için herkesin iş bölümü var ve alıntılar bende değil maalesef.  -_-

Her neyse. Kitabın konusunu çoğunuz arka kapaktan anlamışsınızdır zaten.

Brynna babası Normandiyalı bir savaşçıya yenildiğinde çok üzülür. Çünkü hayatları eskisi gibi olamayacaktır. Onu yenen savaşçı babasını öldürmemiştir. Buna çok şaşırsa da Normandiyalı evini ve babasının unvanını almaya gelecektir. Brynna evini ne pahasına olursa olsun koruyacaktır. Annesinin hatıralarına sahip çıkacaktır. Ona karşı savaşacaktır. Onunla evlenmek zorunda olsa bile...

Ve işte asıl olay şimdi başlıyor. Brynna Brand'i gördüğünde neredeyse kalbi ağzında atıyor. Çok yakışıklı olmasının yanında başka ne nedeni var peki? Çünkü onu tanıyor! Brand onu tanımasa da Brynna onu tanıyor! ( Nereden tanıdığını söylemeyeceğim çatlayın diye. :D )

Brynaa, Brand'i ilk gördüğü günden beri ona aşıktır. Bir çok kez rüyasına girmiştir. Kahkahaları kulaklarında çınlayıp durmuştur. Ama ya karşısındaki bu adam? Onun gördüğü adamla uzaktan yakından alakası yoktur. Onun gördüğü adam neşeli, eğlenceli ve "Tutkulu Brand" lakabını hak eden biridir. Ama bu Brand... onunla uzaktan yakından alakası yoktur. Bu adam nasıl olur da aşık olduğu adam olabilir?

İşte o zaman Brand ile ilgili hikayeler kulağına çalınır. Sevdiği kızın ona ihanet ettiğini öğrenir.

Brynna Brand'in kalbinde başka biri olduğunu bile bile onunla evlenmeyi kabul eder. Her şeyi halkı için yapıyordur!

İçten içe onu sevse de Brand'e bunu belli etmez. Kendini sevmeyen bir adamı önemsemeyeceğini söyler kendi kendine. Hatta söz verir! Lakin içten içe bu sözü tutamayacağını biliyordur.

Peki ya Brand? Ne kadar Brynna'yı sevmiyor gibi gözükse de içinde ne fırtınalar kopuyordur?

Gerisi ve daha fazlası kitapta. Alın okuyun! ;)

Bir iki eksiklik yok değildi kitapta. Mesela konu sıradandı. Ama o kadar hissedilmiyordu bence. Karakterler ve diyaloglar açığı baya kapatıyordu.

Genel anlamda beğendiğim bir kitaptı. Brynaa gerçekten güçlü bir karakter. Halkı için tanımadığı biriyle evlenmeyi kabul ediyor. Kaç kişi yapabilir ki bunu?

Brand'a gelince... Burda bir iç çekmek istiyorum! Gülüşü bayıltan cinsten yahu! Daha çok sahte gülüşler atsa da Brynna onun gerçek gülüşünü ortaya çıkardığında lakabının hakkını veriyor! ;)

Dediğim gibi kitabı beğendim. Atışmaları , Brynna'nın sinirlenmesi ve Brand'in dalga geçmesi! Çok tatlılardı yahu. :D Ama siz siz olun bu kitabı kitap kılıfınız olmadan okumayın! Özellikle ailenizle ve meraklı ablanızla yaşıyorsanız. Benden söylemesi çünkü kuytu köşelerde sıkıştırılabilirsiniz! :D

Benim yorumum böyle. Bakalım tur arkadaşlarım kitap hakkında ne düşünüyor? Hepsi ve daha fazlası Kitap Vampirleri'nde!

Bu arada 1 adet Tutku Çemberi hediye ettiğimiz çekilişimize katılmayı unutmayın!




a Rafflecopter giveaway

7 Ekim 2014 Salı

Mimlendim! -3- | Book Challenge Tag



Selam! Aslında etiketlenmeseydim bloga uzun bir süre bir şey yazmayacaktım. Arkadaşlarımla blog tur kurduk ve onun için çalışıyoruz! Evet buradan da duyurmuş olayım, hatta sizi şöyle alayım: Kitap Vampirleri ile Blog Turları .

Şimdi gelelim etkinliğimize! Adı 'Book Challenge Tag' . Beni etiketleyen Naz'lı Kitaplık 'a çok teşekkür ederim. Etkinlik 6 sorudan oluşuyor ve bittiğinde 20 kişiyi etiketlemeniz gerekiyor. Ama 20'ye ulaşabileceğimi sanmıyorum o yüzden aklıma gelenleri etiketleyeceğim. Bakalım kaç kişi olacak. :) Ha bu arada etiketlenmeyen ve soruları cevaplamak isteyen herkesi benim tarafımdan etiketlenmiş kabul ediyorum. ;)

1) İlk Hayranlığım: 






Evet, bir klişe ile karşınızdayım! Ben küçükken sürekli okurdum, babamın kitap almasını beklerdim. İlk hatırladığım kitap Tatlı Cadı ya da ona benzer bir şeydi. :D Ama gerçek anlamda kitap okumaya Alacakaranlık serisiyle başladım. 










2) Favori Serim: 







Aslında çok zor seçim yaptım. Lux, Hush Hush, Melez Sözleşmeleri, Tatlı Bela Serisi, Elli Ton... Daha nicesi. Ama en sonunda Hush Hush'ta karar kıldım. Çünkü bir ara kitap okumayı bıraktığımda Hush Hush'la tekrar başladım. Beni kendime getirdi diyebilirim. O yüzden yeri çok özeldir. 







3) Favori Kitabım:








Hiç tereddütsüz. Benim kalbimi parçalayan kitaptır. Okuduğumdaki ruh halim, gözyaşlarım, boğazımdaki yumru... Anlatılmaz yaşanır.









4) Favori Erkek Karakterim: 




Laters, baby!

Bu da hiç düşünmeden cevap verdiklerimden. Grey'i bilen bilir (o anlamda değil :D ). Adamın asaleti, duruşu, tavırları, konuşmaları, kendine güveni... Her şeyiyle beni benden alıyor! ;)






5) Favori Bayan Karakterim:




Keri Ann. Aslında bu soruyu görünce fark ettim ki ben hep erkek karakterlere bakıyorum. :D Onları iyi, kötü diye değerlendiriyorum. Bu soru gelince afalladım. Uzun bir süre düşündüm. Ah Keri Ann! Sen de olmasan. :D  Şöyle ki bayan karakterler hep sönük kalmış. Neredeyse hepsi özgüvensiz, kendini beğenmiyorlar. Keri Ann'da öyle ama yine de güçlü biri. Bu yüzden bir adım önde bence. :) 









6) Favori Okuma Saatim: 






Her saat, her yerde okuyabilirim aslında ama favori saatim gece. Sakin bir gece, loş ışık, sıcak bir mekan. Tam benlik!







Evet benim cevaplarım böyle! Ya sizinki?

1. Febris'in Günlüğü
2. Okuma Köşem
3. Melis Kitaplar Diyarında
4. Bin Tatlı Yıl
5. Kitap Kurdunun Düşünceleri
7. Fighting!
8. Pensieve
9. Kütüphanemden Kitap Manzaraları
10. Mavi'nin Kitapları

25 Eylül 2014 Perşembe

Kitap Yorumu #6 | Ismarlama Bebek - Fatih Murat Arsal


Bir masal kahramanı kadar yakışıklıydı belki! Sıcacık bakışlarıyla, tecrübeli yürekler için bile tehlikeliydi. Aşkı hiç tanımayan vahşi bir kıza göre ise, engellenemez iradesiyle tutkulu bir zorbaydı o...
Korunaklı hayatına büyük bir cesaretle dalmıştı. Ondan çılgınca şeyler istiyordu bu uzun adam... Öncelikle kollarından kaçamayacağı gerçek bir evlilik...Ve annesine benzeyen güzel bir bebek...İsyan eden kalbini istemiyordu belki! Ama...Her an göğsünden koparıp alacak kadar da fırsatçıydı.
Zoraki de olsa evlenmeyi kabullendi... Ve ısmarlama bebeği için ona boyun eğdi. Ama delicesine ağrıyan kalbi için...sonuna kadar mücadele etmeye kararlıydı! Tüm korkusuyla aşka karşı dirense de... ne yazık ki bu tatlı despottan nefret etmek, baştan çıkarıcı öpücüklerini sevmemek kadar zordu!
İki inatçı yüreğin heyecan dolu savaşında, sizi aşk ve tutku dolu sayfalara bağımlı kılacak, kaybedenin olmadığı bir FMArsal romanı daha!
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 504
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Ephesus Yayınları
Eveet, gecikmeli bir yorumla karşınızdayım. Okul, dershane, testler derken kafamı kaldıramıyorum. İyi ki bu kitabı okul başlamadan okumuşum. Çok üzülürdüm.

İtiraf ediyorum Fatih Murat Arsal'ı ilk okuyuşum. Çok eskiden beri merak ettiğim, adını çok duyduğum bir yazar. Ama anca kısmet oldu. Sanırım devamı da gelecek. 


"Üç sene beklemeseydin sen de," deyiverdi genç kız. Bu konuda içtendi. "Beklemeseydin belki bir şansın olurdu. Belki senden hoşlanırdım. Bu despot halini bilmezdim."

"Ben despot değilim..." dedi genç adam. "Sadece çok istediğim bir şeyi elde etmeye çabalıyorum."
"Çocuk mu?"
"Sen..."


Kitabın konusuna gelirsek Vildan kızımız genç, güzel ve bir o kadar da zarif bir kızdır. Sevgilisinden yeni ayrılmıştır. Sevgilisi olsa da sarılmayı, öpüşmeyi hiç sevmez. Hiçbir şey hissetmez. Bu yüzden çok sevgilisi olmamıştır. 

Ataman ise Vildan'ı ilk gördüğünden beri ona aşıktır. 3 sene önce o toplantı odasına dalıp babasını çağırdığında görmüştür ve tutulmuştur. O kadın evleneceği kadındır! 

"Bak, hadi barış yapalım. Bu balıkları soğutmaya gerek yok. Yeniden başlamaya ne dersin? Belki cazibenin bir kısmını bana lütfedersin? Şu an buradaki her erkeğin beni kıskandığına eminim. Bunun tadını çıkarmama izin ver." O kadar tatlı baktı ki, Vildan yutkunmamak için kendisini zor tuttu. 
Sevimli pislik!

Vildan babasının teklifini duyunca çok kırılır ve sinirlenir. Şirketini kurtarmak için babası onu yaşlı adamın tekiyle evlendirmek istiyordur! Yaşlı bir adamla! Babası durumun böyle olmadığını anlatsa da ona inanmamıştır. En son pes eder ve adamla görüşeceğini söyler. Ama aklından öyle şeyler geçiyordur ki! O adamı pişman edecektir! 

Bu yüzden kuzeni Cumhur'dan yardım ister ve ona sevgilisi rolü için bir adam bulmasını söyler. Ataman o gün gelmese de Cumhur'un gönderdiği manken gelir. Ama öyle bir gelip gider ki Vildan'ın aklını başından alır! Ve o manken öyle birisidir ki. Bütün hayatı içinden çıkılmaz bir hal alır!

Kestiiiiik!! :D En heyecanlı yeri ise işte burası! Ve bundan sonrasını kitapta görün istiyorum. ;) 

"Evlenirsek mi?"
"Evlenirsek," diye onayladı.
"Ya evlenmezsek?" Bir an için düşündü genç adam.
"Beni rahat bırakır mısın?" diye sordu Vildan. "Ömür boyu..."
Turgut gülümserken başını iki yana sallıyordu. "İnan ki...bunun cevabını ben de bilmiyorum. Gerçekten...düşünmek istemediğim bir seçenek. Seni kolayca bırakıp, kendi hayatıma dönebilir miyim bilmiyorum. Önceden yaparım sanıyordum ama bu bir hafta... sürekli seni düşündüm!" 
Ne rastlantı! Ben de!

Aslında bir çoğunuz tahmin ediyorsunuz hikayeyi. Klasik bir hikaye (daha çok sonu). Ama ilk kısmındaki bomba mükemmeldi! Genel olarak işleniş şekli hoşuma gitti benim. Özellikle konuşmalar. Vildan çok hazırcevap biri. :D En sevdiğim şeylerden biri özellikleriydi... Vildan'ın korkuları, tereddütleri, inatçılığı... Ataman'ın kararlılığı, yakışıklılığı... Kitapta kendimden parçalar bulmadım desem yalan olur. Özellikle inatçılık konusunda. :D Dediğim gibi Vildan'ı çok sevdim ben. Bana beni hatırlattı. ;) Onda kendi korkularımı, inatçılığımı gördüm sanırım. 

"Seni kaybetmemek için her şeyi yapardım. Seni yine zorlardım. Seni yine kızdırırdım. Benden nefret etsen bile... seni sevmekten yine vazgeçmezdim. Sen benim hayatımın anlamısın! Sen benim değer verdiğim her şeysin! Seni seviyorum!"

En çok sinir eden şey ise biri bir şey söyleyecekken diğerinin her şeyi berbat etmesi oldu. Ya her seferinde batırdılar bütün romantizmi! Kaç kere oldu sayamadım bile. -_- En sonunda biri çıktı söyledi de rahat bir nefes aldım yahu! :D 

"Seni çok özledim. İki gün geçmek bilmedi..." dedi arzuyla.
"Sen mi ben mi?" dedi Vildan yavaşça. "Volkan bir büyüsün... ben de geleceğim."
"İyi olur." diye mırıldandı adam. "Beni azgın kadınlardan korursun! Her yerdeler! Korkuyorum..."

Genel anlamda güzel bir kitaptı. Konusu, işlenişi güzeldi. Okumanızı tavsiye ederim. :) 

Puanım; 






17 Eylül 2014 Çarşamba

Kitap Yorumu #5 | Yeni Bir Umut ( Losing Hope - Hopeless #2 ) - Colleen Hoover


HAYATINI ÖZGÜRCE YAŞAMAK İSTİYORSAN ÖNCE GEÇMİŞİNLE YÜZLEŞMELİSİN…

UMUTSUZ, Sky'ın hikâyesiydi.

Şimdi olaylara Holder'ın gözünden bakmanın zamanı.

Yeni Bir Umut'ta, Sky'ın çocukluğunda yaşanan olayların Holder'ı ve ailesini nasıl etkilediği gözler önüne serilirken, bir yandan da bu iki yaralı ruhun birbirini nasıl iyileştireceğine tanık olacaksınız
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 213
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Goodreads Puanı: 4.50 



Okullar başlamadan okumak istediğim iki kitap vardı. İkisi de bitti. İnternetim olmadığı için yorum yazamadım ve ikisine birden yazacağım. Ama ikinci bitirdiğim kitaba önce yorum yazıyorum neden mi? Çünkü... Ben çok sevdiğim kitapları 'en'lerim listeni koyarım. Ama bu kitap direk 'en'im oldu. En sevdiğim oldu.

"Kelimenin tam anlamıyla umutsuzdum. Yapayalnızdım. Ve çok ama çok üzgündüm."

Şimdi ne desem boş geliyor. Çünkü bu kitabı anlatamazsın. Sadece yaşarsın. Sana hissettirdiği mutluluğu, acıyı, özlemi, ağlama duygusunu, umutsuzluğu sadece yaşarsın. Holder her gün ölürken sen daha beter ölürsün.

"Bana bir amacım varmış gibi hissettiriyordu. On üç ayı aşkın bir süredir bir amacım olduğunu hissetmemiştim."

Bu kitabı daha bitirmeden ağladım. Hope için ağladım. Sky için ağladım. Dean Holder için ağladım. Les için ağladım... Kendim içinse sadece üzüldüm. Neden yapıyorum bunu kendime? Neden bilerek ağlayacağım kitaplar seçiyorum? Bilmiyorum. Belki acıyı hissetmek istiyorum. Belki hayatımdan zevk almak istiyorum. Belki de sadece ağlamak istiyorum...

"Horluyordu.
Buna bayıldım.
Lanet olsun. Hoşlandığım dördüncü bir özelliği daha çıkmıştı."

İlk kitabı okuyanlar hikayeyi biliyorlar zaten. Sky'ın gözünden olan kısmını. Berbat bir hikayeydi. İyi anlamda tabi ki. Öyle bir yaraladı ki kendimize gelemedik. Ya Holder'ın gözünden? Daha berbattı emin olun. Sanırım kalbimin büyük bölümünü aldı götürdü.

"Hope olsaydı hatırlardı. "

Umutsuz'a göre bu kitapta ek kısımlar vardı. İlk başları mesela. Holder'ın hayatı. Les'in öldüğü zaman. Sky'ı bulduğunda hissettikleri. Les'e olanları öğrendiği zaman hissettikleri. Les'e yazdığı mektuplar ve Les'in mektubu... Les'in mektubunu okurken ağladım, hıçkırdım, böğürdüm... Sanırım en duygu yüklü anlardan biriydi. Zaten Holder'ın hissettikleri ile başa çıkamazken Les'in cesur itirafları ve Holder'a söyledikleri. Sadece şunu söyleyebilirim. Beni gerçek anlamda YIKTI.

"Tanrım, lütfen sadece Sky olsun."

Ne kadar istesem de hikayeden bahsedemeyeceğim. Sadece şunu söyleyeyim. Holder ve ikizi Les'in yıllar önce kaçırılan arkadaşları Hope ile ilgili her şey...Ve Sky ile... Bu kadar bahsedebilirim. Bir daha aynı olayı yaşamak istemiyorum. Ve başlarsam duramayacağımı biliyorum. Bu yüzden size sadece şunu söylüyorum. Bu kitabı lütfen okuyun. LÜTFEN! Evet ağladım, evet yıkıldım. Ama değdi mi diye sorarsanız? Değdi. Emin olun değdi...

"Seni yaşıyorum, Sky," dedim dudaklarına doğru. "Seni doya doya yaşıyorum."

Umutsuz...Hopeless... Bu dövmenin anlamını ilk kitabı okuyan bilir. Holder'ın bu dövmeyi neden yaptırdığını da. Kendini umutsuz olarak görmesi bir yana asıl sebebini söylemeyeceğim. Çünkü okumanızı istiyorum! Her neyse, kitabı okurken kendime şunu sordum. Holder gerçekten 'Umutsuz' muydu? Bu soruya cevap veremeyeceğim sanırım. Çünkü "Evet, umutsuz." diyorum. Holder da kendine böyle diyor diyorum ama... Sky var. Hayatına renk getiren, daha iyi olmasını sağlayan kız var. "Hayır, umutsuz değil." diyorum. Ya yaşadıkları? Of, bilmiyorum. O kadar umutsuz şeyler yaşadı ki Sky olmasa hayatta toplanamazdı. Tam olarak toplandı mı onu da tam bilmiyorum. Hissedemiyorum. Ama bazen de şu geliyor aklıma. Holder umutsuz değil belki de, sadece yaşadıkları umutsuz. Ne dersiniz?

"  'Seni tahmin edemeyeceğin kadar çok seviyorum.
-Les-
 Not: Umarım beni bir şekilde hayal kırıklığın uğrattığın için bunu yaptığımı düşünmezsin. Bana sarılıp ağlamama izin verdiğin o gecelerde beni kaç kez kurtardığını bilemezsin.'  


Defteri yere bıraktım.
Ve ağladım.  "

Not: O kadar zorlandım ki alıntı yazarken. En beğendiklerimden bir kaçını yazamadım mesela. -_- Çünkü kitabı okumayanlar spoiler doluydu. Gerçi alıntılarda çıkaranlar olmuştur yine de.


13 Eylül 2014 Cumartesi

Kitap Yorumu #4 | Aşka Var Mısın? ( Eversea #1 ) - Natasha Boyd

AŞK HAYATTAKİ EN BÜYÜK RİSKTİR.


"Eğer geleceğimde olacağını bilseydim, tamamen farklı bir yaşam seçerdim." 
...kokusunu derin derin içime çektim. Sonra ağzımı kulağına yaklaştırdım. "Eğer farklı bir yaşam seçseydin, beni hiçbir zaman bulamazdın."
Sorumlulukları ve kendine olan güvensizliğiyle boğuşan, güneyli bir genç kız... Her şeyini kaybedebileceği son skandalından kaçan, Hollywood'un en gözde megastarı...Onları sonsuza dek değiştirecek, tesadüfi bir karşılaşma, imkânsız bir birliktelik ve masalsı bir aşk hikâyesi...
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı: 368
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Goodreads Puanı: 4.20

Bu yazıyı nasıl yazacağımı bilmiyorum. O kadar tuhaf duygular içindeyim ki şu an. Sanki hayatımdan bir şeyler koptu. Kitabı dün gece bitirdim. Ama hala etkisindeyim. Kitabı bitirdiğimde duvara bakakaldım. Sanki zaman durdu ve her şey dondu. Ben sadece baktım...baktım...baktım... Sonra evde dolandım, ışığı kapattım, yatağıma yattım ama gözümü bir an bile kırpamadım. Ağzım açık öylece kaldım. 10 dakika öylece durdum. Ne ağlayabildim ne bir şey söyleyebildim. Kendime geldiğim anı ise hatırlamıyorum. Çünkü hala kendimde olamayabilirim...

"Sonra derin bir nefes alıp motoru çalıştırarak eve doğru hareket ettim. Daha doğrusu bir kızın en gizli fantezisine doğru. Umarım söz konusu gizli fantezi kendine bir tişört bulmuştur! "

Her şeyi bırakıp kitabın sonundan bahsetmek istiyorum. Delicesine anlatmak istiyorum. Yaşadıklarımı yaşayın istiyorum. Ama şu an tek yaptığım bahsetmemek için kendimle cebelleşmek. :D Çünkü bir açarsam ağzımı susmayacağımı biliyorum. -_-

"Her iki elini saçlarının arasında gezdirdi, ellerini çekince saçları havada asılı gibi kaldı. Bunu nasıl yaptı yahu?"

Madem sonunu anlatamıyorum o zaman birazcık hikayeden bahsedeyim bari. ;)

Keri Ann Butler Cove'daki evinde yalnız yaşayan, bir restoranda garsonluk yapan, erkeklerden hep uzak durmuş biridir. Ta ki Jack'e kadar... Bir tesadüf eseri karşılaşırlar ve arkadaş olurlar. Jack ünlü birisi olduğu için her yerde dolaşamaz çünkü birilerinin onu görmesini ve yerini gazetelere bildirmesini istemez. Bu yüzden Keri Ann ona yardım eder. Tabi ki Jack de ona yardım edebileceği bütün konularda yardım eder. Maalesef ki yakışıklı Jack'e kapılmaktan kendini alamaz Keri Ann... Ama Jack onu seviyor mudur? İşte bu yüzden durur. Onunla arkadaşça konuşur sohbet eder. Ama Jack işleri hiç de kolaylaştırmıyordur. Ona çok iyi davranması, her güldüğünde gamzesinin hemen yanağında belirmesi, o yeşil-gri gözleri ya da muhteşem kasları... Hiçbirisi kararına saygı göstermiyordur. Özellikle Jack'in ona bakışları ( Bir iç çekiş. *.* ). Jack'den uzak durmak Keri Ann için gittikçe zorlaşırken Jack'in davranışları da arkadaşça olmaktan çok uzak gelmeye başlar...


"Muhteşem," dedi Jack, başını iki yana sallayarak yüzüme bakarken.
"Muhteşem olan ne?"
"Muhteşem olan şey," dedi, "ne kadar güzel göründüğünün farkında olmaman. "


Kitaba birazcık değindim. Biliyorum tam olarak şekillenmedi hikaye kafanızda. Şöyle ki hem ben anlatmaya başlarsam duramam diye korkuyorum hem de sizin gidip kitabı okumanızı istiyorum. Hatta şu an bu yorumu okuyorsanız bırakın. Bütün işlerinizi erteleyin. Gidin bir kitapçıya ve kitabı alıp okuyun! Jack'e merhaba deyin. ;)

"İkimiz aynı odada yalnız kaldığımızda hissettiğimiz şey her neyse, sence bu normal mi? Belki senin hiçbir fikrin yok ama benim var. Bu. Pek. Olmaz. En azından bana."

Yazdıklarımdan anlamışsınızdır ama ben yine de söylemek istiyorum. Kitaba BAYILDIM! Mükemmeldi yahu. :3 Özellikle sonu beni benden aldı. Aslında sonlara yaklaşınca tahmin ediyorsunuz ama yine de öyle bir vuruyor ki sizi... Sanki mermi içinizde on bin parçaya ayrılıyor ve bütün hayati fonksiyonlarınız duruyor. Nefes dahi alamıyorsunuz.

"Acıdan sızlayan ayağımı düşündüm. Bu yalanların bana mal olduğu, beni olma ihtimalinden uzaklaştırdığı şeyi düşündüm.
Tam o anda her şeyi feda edebileceğimi anladım. 
Tüm bu yaşananları, tüm bu insanları ve elde ettiğim tüm ayrıcalıkları, hayatımda ilk defa deneyimlediğim huzurun tek bir saniyesi için feda edebilirdim. " (Jack)

Sonu havada asılı kalıyor baştan söyleyeyim. Aslında böyle kitapları hiç sevmem. Neden mi? Çünkü çıkana kadar kendimi yerim. Ama duramadım ve okudum. Aynı zamanda ikinci kitabı okumak için sabırsızlanıyorum, ikinci kitap çıkmadan niye okudun diye kendime kızıyorum ama yine de sonunda tek bir şey diyorum. İyi ki okumuşum yahu! Forever Jack! :3

Not: Benden küçük bir tüyo. En son kısımda Jack'in ağzından anlatılan bir bölüm var. ;)