İstanbul... Aşkın, ayrılığın, acının ve kavuşmanın hikâyesinin yaşandığı şehir... Liseli bir genç kız olan Mina'nın Bursa'dan İstanbul'a yaptığı bir yolculukla başlıyor her şey. Kaderin cilveleri ve türlü tesadüflerle örülü, yüreğinizi ısıtacak bir gençlik hikâyesi. Tutkulu, dinamik ve heyecanlı... Gençliğin coşkusu ve kırılganlığı bu kitapta saklı. Mina'yı zorlu bir duygusal sınav beklemektedir. Bir tarafta arkadaş gibi sevilen bir erkek, diğer tarafta duygularına karşılık verip vermeyeceği belli olmayan diğer bir erkek. Hangi erkek aşk duygularıyla Mina'nın yüreğini sarsacaktır? (Tanıtım Bülteninden)
Baskı Yılı: 2015
Dili: Türkçe
Yayınevi: Fenomen Kitaplar
Sayfa Sayısı: 478
6. turumuzdan merhabalar! Bu sefer kitabımız Fenomen Kitaplar'dan çıkan İstanbul kitabı. Bakalım ben nasıl bulmuşum kitabı? ;)
Öncelikle şunu söylemeliyim ki kitabı çok sevenler olduğu gibi çok eleştiri yapanlar da var. Ben sanırım sevdim kitabı. Zaten sevenler de çoğunlukta diye biliyorum. Hatta okulda kitabı elimde gören arkadaşlarım tam anlamıyla saldırdı! "O elindeki İstanbul mu? Ciddi misin sen? Ver bakacağıııım!" diye üzerime çullandılar. :D
İlk olarak kitabın dili oldukça sadeydi. Yani böyle mükemmel bir dil beklemeyin. Ama arada çok güzel cümleler kurduğunu da söylemeliyim. Dili çok daha güzel kitaplar okumuştum ama nedendir bilmiyorum kitapta o kadar gözüme batmadı ki. Yani çok akıcıydı, hatta süslü anlatım olsa acaba bu kadar akıcı olur muydu diye düşünmedim değil. 400 sayfayı bir günde okudum mesela. Kitap içine çekiyordu resmen. Ve itiraf ediyorum ben LYS öğrencisi bütün günümü bu kitaba ayırdım. O kadar içine çekti beni.
Kitabın konusu oldukça sadeydi. Hatta klasikti ama... ne bileyim ya. Bu kitapta o kadar iyi 'ama'larım var ki. Duyguyu o kadar derin yaşadım ki kitapta. Bu konuda yazar gerçekten başarılıydı. Duyguyu özellikle hayal kırıklıklarını, üzüntüleri çok güzel hissettirmiş bence.
Ve en beğendiğim kısımlardan biri de şarkılar. Kitabın içinde (karakterler şarkı söylediği için) bir sürü şarkı geçiyor. Ve o kadar uymuş ki bazı şarkılar. Özellikle Murat Dalkılıç'tan "Neyleyim İstanbulu". Kitapta en sevdiğim sahnelerden biriydi. Ve bu şarkıdan sonra Kamer'in söylediği sözler...
Kitabın ana karakterlerine gelelim. Kamer ve Mina. Mina moda tasarımcısı olmak istiyor. Ama ailesinin isteği üzerine Bursa Fen Lisesi'nde okuyor. Bursa'da yaşıyorlar. İstanbul'a ablasının yanında haftasonu kalmak için gidiyor ve kitap otobüste başlıyor. Ablası iniyor ama Mina inemiyor. Çünkü bir çocuk yüzünden. Yoksa sakarlık mı demeliyim? Çünkü çantası otobüsteki çocuğun montunun cebini yırtıyor. Tam anlamıyla fiyasko. Ablasının evine gittiğinde ise şoka uğruyor. Çünkü o çocuk ablasının kapı komşusu çıkıyor. Ve olaylar başlıyor.
Mina bazı nedenlerden dolayı İstanbul'a gidiyor. Ailesinden izin alıp moda tasarımı okumaya başlıyor. Ama hayatı sonsuza dek değişiyor...
Mina çok tatlı bir kızdı. Bazen düşünüyorum da ne kadar ona kızsam da onun yaşadığı gibi bir durum yaşasam... sanırım aynısını yapardım. İstemesem de. Ya Kamer? Sanırım bu hikayede en çok acı çekenlerden biriydi. Çöktü resmen. Tabi ben de onunla çöktüm.
Kamer ilk başta çok soğuktu. Mina'dan nefret ettiğini o kadar çok belli ediyordu ki... Ya da öyle düşünmeyi kendisi de istiyordu. Çünkü... (orası aşırı spoiler içerir bana kalsın :D ) Onca yaptığı şey aslında aşırı sadakatten dolayıydı. Sadece bunu söyleyebilirim. Küçükken verdiği bir söz için... Bu söze sinir olsam da sadakati çok güzeldi. Ama tutamadı. Ve Mina'ya aşık oldu. Mina'ya duygularını açtıktan sonra ise... Kamer U dönüşü yaptı resmen. Burası bana çok tuhaf geldi açıkçası. O kadar kötü davrandı ki o kadar soğuk. Sonra bir anda her şey değişti. Öyle bir hal aldı ki durup durup tekrar okuduğum yerler oldu. Kendi kendime "Aynı Kamer'den mi bahsediyoruz biz yahu?" dediğim bile oldu yani. Bu kısımı bana garip geldi itiraf etmeliyim.
Ama yine de genel anlamıyla beğendiğim ben. Kitap benim için gerçekten çok akıcıydı ve duygu aktarımı gayet güzeldi. Bazı yerlerde ağladım bile. Kabul ediyorum. ^^
Benim yorumum böyle. Unutmadan buradan facebook çekilişimize ulaşabilirsiniz.1 kişiye facebooktan bir kişiye rafflecopterdan hediye ediyoruz. Şansınız bol olsun!
a Rafflecopter giveaway
Öncelikle şunu söylemeliyim ki kitabı çok sevenler olduğu gibi çok eleştiri yapanlar da var. Ben sanırım sevdim kitabı. Zaten sevenler de çoğunlukta diye biliyorum. Hatta okulda kitabı elimde gören arkadaşlarım tam anlamıyla saldırdı! "O elindeki İstanbul mu? Ciddi misin sen? Ver bakacağıııım!" diye üzerime çullandılar. :D
İlk olarak kitabın dili oldukça sadeydi. Yani böyle mükemmel bir dil beklemeyin. Ama arada çok güzel cümleler kurduğunu da söylemeliyim. Dili çok daha güzel kitaplar okumuştum ama nedendir bilmiyorum kitapta o kadar gözüme batmadı ki. Yani çok akıcıydı, hatta süslü anlatım olsa acaba bu kadar akıcı olur muydu diye düşünmedim değil. 400 sayfayı bir günde okudum mesela. Kitap içine çekiyordu resmen. Ve itiraf ediyorum ben LYS öğrencisi bütün günümü bu kitaba ayırdım. O kadar içine çekti beni.
Kitabın konusu oldukça sadeydi. Hatta klasikti ama... ne bileyim ya. Bu kitapta o kadar iyi 'ama'larım var ki. Duyguyu o kadar derin yaşadım ki kitapta. Bu konuda yazar gerçekten başarılıydı. Duyguyu özellikle hayal kırıklıklarını, üzüntüleri çok güzel hissettirmiş bence.
Ve en beğendiğim kısımlardan biri de şarkılar. Kitabın içinde (karakterler şarkı söylediği için) bir sürü şarkı geçiyor. Ve o kadar uymuş ki bazı şarkılar. Özellikle Murat Dalkılıç'tan "Neyleyim İstanbulu". Kitapta en sevdiğim sahnelerden biriydi. Ve bu şarkıdan sonra Kamer'in söylediği sözler...
Kitabın ana karakterlerine gelelim. Kamer ve Mina. Mina moda tasarımcısı olmak istiyor. Ama ailesinin isteği üzerine Bursa Fen Lisesi'nde okuyor. Bursa'da yaşıyorlar. İstanbul'a ablasının yanında haftasonu kalmak için gidiyor ve kitap otobüste başlıyor. Ablası iniyor ama Mina inemiyor. Çünkü bir çocuk yüzünden. Yoksa sakarlık mı demeliyim? Çünkü çantası otobüsteki çocuğun montunun cebini yırtıyor. Tam anlamıyla fiyasko. Ablasının evine gittiğinde ise şoka uğruyor. Çünkü o çocuk ablasının kapı komşusu çıkıyor. Ve olaylar başlıyor.
Mina bazı nedenlerden dolayı İstanbul'a gidiyor. Ailesinden izin alıp moda tasarımı okumaya başlıyor. Ama hayatı sonsuza dek değişiyor...
Mina çok tatlı bir kızdı. Bazen düşünüyorum da ne kadar ona kızsam da onun yaşadığı gibi bir durum yaşasam... sanırım aynısını yapardım. İstemesem de. Ya Kamer? Sanırım bu hikayede en çok acı çekenlerden biriydi. Çöktü resmen. Tabi ben de onunla çöktüm.
Kamer ilk başta çok soğuktu. Mina'dan nefret ettiğini o kadar çok belli ediyordu ki... Ya da öyle düşünmeyi kendisi de istiyordu. Çünkü... (orası aşırı spoiler içerir bana kalsın :D ) Onca yaptığı şey aslında aşırı sadakatten dolayıydı. Sadece bunu söyleyebilirim. Küçükken verdiği bir söz için... Bu söze sinir olsam da sadakati çok güzeldi. Ama tutamadı. Ve Mina'ya aşık oldu. Mina'ya duygularını açtıktan sonra ise... Kamer U dönüşü yaptı resmen. Burası bana çok tuhaf geldi açıkçası. O kadar kötü davrandı ki o kadar soğuk. Sonra bir anda her şey değişti. Öyle bir hal aldı ki durup durup tekrar okuduğum yerler oldu. Kendi kendime "Aynı Kamer'den mi bahsediyoruz biz yahu?" dediğim bile oldu yani. Bu kısımı bana garip geldi itiraf etmeliyim.
Ama yine de genel anlamıyla beğendiğim ben. Kitap benim için gerçekten çok akıcıydı ve duygu aktarımı gayet güzeldi. Bazı yerlerde ağladım bile. Kabul ediyorum. ^^
Benim yorumum böyle. Unutmadan buradan facebook çekilişimize ulaşabilirsiniz.1 kişiye facebooktan bir kişiye rafflecopterdan hediye ediyoruz. Şansınız bol olsun!
a Rafflecopter giveaway
Ah "İstanbul"! Çok güzel bir kitap. Bende kitap boyunca hep senle aynı duyguları yaşadım bir sürü "ama" lar ve duygu yoğunlukları... Çok güzel bir yorum olmuş!
YanıtlaSilGerçekten benim için bir sürü "ama" vardı kitapta. Her şeye rağmen sevdiren "ama"lar... Aynı duyguları paylaştığım birinin olması çok güzel. ^^ Teşekkür ederimmm. Yorumumu beğenmene sevindim. :)
YanıtlaSil